Japon yemeği suşinin ortaya çıkma hikayesi, hayat yolculuğumuzda yaşadığımız zorlukların, mücadelenin bize nasıl hizmet ettiğini gösteren delil niteliğinde.
Suşinin Tazeliğini Koruma Sorunu
Suşiyi aslında 2. yüzyılda Çinliler keşfetmişti. Fakat zamanla Japonlar tarafından kendi mutfaklarına uyarlandı.
Çinliler çiğ balığı uzun süre depolamak için pirincin fermente özelliğinden yararlandılar. Ancak balığın uzun süreyle depolanması için kullanılan pirincin tüketilmeden atılması gerekiyordu. Japonlar ise bu fikri geliştirerek pirinci balıkla beraber yemeye başladılar. 17. yüzyılda bir aşçı suşiyi hazırlanır hazırlanmaz tüketilebilecek hale getirdi. Fermentasyon işlemini sirkeyle halletmeyi başaran Matsumoto, suşinin son haline gelmesini sağladı.
Suşi kısa zamanda tüm ülke halkını etkisi altına aldı. Bu da taze balığa talebi hızla artırdı. Bir ada devleti olmanın verdiği avantajla balık zaten ziyadesiyle avlanıyordu. Fakat gün geçtikçe artan talep, balıkçıları daha bol balık bulabilecekleri yeni su havzalarına doğru sevk etti. Bu sefer de balıkçılar ne kadar uzağa giderlerse geri dönüşleri o kadar uzun sürüyordu. Denizden balığın çıkmasıyla tabağa konması arasındaki sürecin uzaması, suşinin şöhretli lezzetini aratır oldu ve böylece suşiye olan ilgi bir anda azalıverdi.
Problemin Çözümü
Balıkçılar bu problemi çözebilmek için teknelerine, balıkların içerisinde canlı olarak uzun süre kalabilecekleri su tankları eklettiler. Böylece balıkçıların karaya dönüşleri birkaç gün sürse bile, balıklar su tanklarında hayatlarına devam edeceklerdi. Ancak su tanklarından getirilen balıklardan yapılan taze suşiler de beklenen rağbeti görmedi. Çünkü avlanan balıklar gemiye çıkarıldıklarında, geride bıraktıkları sadece evleri olan okyanus değildi, aynı zamanda yaşama ümit ve arzularıydı. Dolayısıyla su tankına hapsolduklarında hayata dair bağları, mücadele etmek için motivasyonları kalmıyordu.
En sonunda bir Japon balıkçı dahiyane bir fikirle su tankının içine ufak bir köpek balığı saldı. Köpekbalığı konmadan önce tankta amaçsız bir şekilde atıl kalmayı tercih ederlerken, yeni durum balıkların hayatta kalma güdülerini harekete geçirdi. Su tankında geçen yolculuk sırasında balıkların bir çoğu verdikleri mücadeleyle hayatta kalmayı başarırken tazeliklerini de koruyarak suşi ustalarının ellerine ulaştılar.
Kömür ile elmasın hikayesinde de anlatıldığı gibi çekilen sıkıntı aslında daha iyi olmamıza açılan bir kapı. ‘Sıkıntı, acı, bela’ dediklerimiz gerçekten de öyle mi? Çoğu zaman bizim gerçeğimiz ve asıl gerçekler birbirinden çok farklı. Hissettiğimiz acı miktarı ise tamamıyla bizim olaylara yaklaşımımızla ilgili. Bizi de hayat yolculuğumuzda diri tutan ufak köpek balıkları olmazsa, bir su tankının içine hapsolmuş balıklar misali yaşayan ölüler olmamız hiç uzak bir ihtimal değil.
Not: Alıntı, kaynak kitaptaki ‘Ebabil Kuşunun Hikayesi, Mücadele’ başlığı değiştirilerek, alt başlıklar ve bazı cümleler ilave edilerek, kimi ifadeler kısaltılarak özet şeklinde yapılmıştır.
Kaynak: Güç, H.K. (2021). Yolda Bir Kuşa Rastladım. İstanbul: tutikitap.