Ne çok alıştım sana ne çok, kolay mı öyle bırakmak.
Kolay mı?
Benim biricik davranışım, biliyorum beni hataya sürüklüyorsun, vakit kaybettiriyorsun, canımı acıtıyorsun. Ama kolay mı öyle seni bırakmak?
Lafta çok güzel tabii; gelişmek, değişmek, dönüşmek falan. Ama gel de bırak. Seni bırakıp bir başka davranış seçmek, bir başka tavır sergilemek bunca yıllık dostluğu, güzelim birlikteliği yıkar gibi. Bir ihanet gibi sanki.
Ne günlerimiz oldu, seninle neler yaşadık. Evet kabul, yaşadıklarımın çok hoş şeyler olduğunu söyleyemem. Ama yine de senden vaz geçmek çok radikal.
Seni bırakmam gerektiğini adım gibi biliyorum. Yıllar içinde seninle yarattığım ben aslında ben değilim. Sen benim ben olmamı engelliyorsun çünkü. Fakat nasıl olacak bu bırakmak?
O Kadar Güçlü Olabilir miyim?
Seni bıraktığımda olacakları düşününce… Aman Allah’ım, kaldırabilir miyim? O kadar güçlü olabilir miyim?
Farkındayım bana çok iyi hissettirmedin. Yıllardır içimdesin; korkularımda, yapamadıklarımda, “hayır” diyemediklerimde, söyleyemediklerimde, yutkunduklarımdasın. Bir parçamsın benim.
Hani tuvalet alışkanlığı kazandırılmaya çalışılan bazı küçük çocuklar büyük tuvaletlerini kendilerinin bir parçası olarak görüp tutuyorlarmış ya, bazen kendimi onlara benzetiyorum. Seni içimden çıkarmam gerektiğini, bana zarar verdiğini, bırakmam gerektiğini bile bile seni içimde tutuyorum. Gayet bilinçli bir şekilde içimde bir zehri tutar gibiyim.
Bazen soruyorum kendime “ne kadar istiyorum”, seni gerçekten bırakmayı ne kadar istiyorum diye. Deli gibi bırakmak isteyip, delice sahipleniyorum seni. “Bak, yanlış düşünüyorsun” falan demesin kimse sakın. Beni anlamaya çalışsınlar sadece.
Ah benim canım yanlışım. Nasıl bırakacağım ben seni?
Not: Yazıya ilham kaynağı olan, düşüncelerini yazmama izin veren danışanım, iyi ki varsın. Şu anda seçimlerinle adeta bir evrim geçirdiğini görmek bana en büyük hediye.