Bir meslek sahibi olmak ve o meslekte ehil olmak ne büyük kazanım öyle değil mi?
İşin Uzmanı Olmak
Bir su tesisatçısı olmak mesela; banyoyu mutfağı boydan boya kırıp dökmeden sızıntının nereden geldiğini anlayacak kadar ehil olmak.
Bir elektrik teknisyeni olmak mesela işinde uzman.
Ya da bir kuaför olmak; kıvırcık, düz, dalgalı her saçın dilinden anlayıp saça şekil verebilmek.
Bir terzi olmak mesela. “Elbise diktiren mi kaldı bu devirde” demeyin. Evet kalmadı ama artık paça boyu alabilen, kıyafet daraltan insan da kalmadı evlerde. Tüm bu ihtiyaçları titizlikle gideren, dar kumaştan bol gömlek diken cinsten bir terzi olmak.
Bir boyacı olmak mesela duvarın dilinden anlayan, alttaki boyanın sırıtmadan üstüne nasıl boya yapılabileceğini bilen. Fırça izi bırakmadan, sanat eseri ortaya çıkarır gibi boyaları konuşturan bir boyacı olmak.
Bir duvar kağıdı kaplama ustası olmak mesela. Duvar kağıtlarını ek yerleri yokmuşçasına birbiriyle öpüştüren, kabarmaması için kağıdı kaplamadan önce duvarı uygun hale getirmeyi bilen bir duvar kağıdı kaplama ustası olmak.
Bir aşçı olmak mesela. Hijyene dikkat ederek mis gibi yemekler yapan, yaratıcılığın mutfaktaki sembolü bir aşçı olmak.
“Üniversite Mezuniyeti” Meselesi
Üniversite mezuniyetini adeta “zorunluluk” olarak algılamak ve amaçsız koşu haline getirmek ne yanlış. Elbette yapacağı mesleğin eğitimini almalı herkes; ister liseden, ister kurslardan, ister bir ehil kişinin yanında yetişerek.
Ne güzel ve ne anlamlı bir projeydi rahmetli Mustafa Koç’un başlattığı “Meslek lisesi memleket meselesi” projesi. Keşke Mustafa Koç’un ardından da devam etseydi, keşke sonlandırılmasaydı.
Meslek sahibi olmak için çaba sarf etmiş, işinin ehli olmuş ve işini severek yapan tüm meslek sahiplerine selam olsun.