İnsan ruh katmalı yaptığı işe. Öyle ki canlanmalı yaptığı iş, dile gelmeli, konuşmalı. En teknik iş bile olsa.
Kime Ne Faydası Var?
Hele ki söz konusu olan, insanı kaynak olarak kabul ettiğini söyleyen İnsan Kaynakları departmanı ise, yapılan iş ruhsuz olmamalı. “Aramıza hoş geldin” demenin bile bir samimiyeti olmalı. Çalışanlarıyla arasında dağlar kadar mesafe olan, öyle herkesle kolay kolay iletişime geçmeyen asık suratlı ruhsuz İK olur mu? Olmasına olur da kime ne faydası olur? Nihayetinde her İK çalışanı bir iletişimci olmalı.
Zaman zaman İK çalışanlarıyla ilgili şikayetler duyuyorum. Kısa bir süre önce birlikte çalıştığım grupla yine bu konu gündeme geldi; İK bölümü çalışanlarından memnuniyetsizlik. Temel olarak aktarılanlar iletişim ile ilgili sıkıntılar:
“İK burnundan kıl aldırmıyor” “İK Direktörümüz gelip bizle konuşmaz ki” “Bizim İK mesafelidir çalışanlarına” tadında yakınmalar.
İK Aynaya Bakmalı
İyi de İK böyle davranırsa, temelde olması gereken iletişim ortada yoksa, gerisi nasıl gelir? Çalışanlara sürekli olarak “burası bir iş yeri ciddiyet lütfen” edasıyla yaklaşan İK ne derece samimiyet yaratabilir?
Bir organizasyondaki herkesi tek tek memnun etmenin mümkün olmadığı aşikar, İK ağzıyla kuş tutsa illa birileri bir şeylerden memnun olmayacaktır. Ama bir şirkette herkes veya çoğunluk İK’dan şikayetçi ise, o zaman düşünmesi, kendisini sorgulaması gerekmez mi? Sürekli çalışanı ve onun performansını sorgulamak yerine, kendisini ve yaklaşımlarını mercek altına alması daha doğru olmaz mı?
Her işte olduğu gibi İK tarafında da çalışmaların her zaman dört dörtlük olması mümkün olmayabilir, ama en azından bu yönde çaba sarf etmek, emekleri değerli kılar, çalışanın takdirini kazandırır.
İnsan ruh katmalı yaptığı işe. Öyle ki canlanmalı yaptığı iş, dile gelmeli, konuşmalı. En teknik iş bile olsa. Tıpkı Mimar Sinan’ın taşa ruh kattığı gibi işine ruh katmalı.
Asık suratlı, ruhsuz, kendini sorgulamayan İK’ların azalması hatta yok olması dileğiyle.