Evvel zaman içinde günlerden bir gün. ‘Masal’ yolda yürürken ‘Hakikat’e rast gelmiş.
Masal’ın üzerinde kat kat, renk renk süslü giysiler varmış. Bin bir koku sürünmüş. Her tarafına türlü parlak mücevherler, tüyler, takılar takmış, takıştırmış. Bu da yetmezmiş gibi giysilerinin uçlarından ziller, çıngıraklar sallanmaktaymış ki hali görülmeye değermiş. Her bir adım atışta şıngırtılı, cezbeli bir müzik eşlik ediyormuş yürüyüşüne adeta.
Buna karşın Hakikat’in hali pek acıklı görünmekteymiş. Üstünde başında eskilikten rengi solmuş yamalı giysiler, ipince ve bakımsız, yalnız başına yürüyormuş Hakikat.
Masal her zamanki güler yüzüyle selam vermiş Hakikat’e ve dayanamayıp sormuş:
-“Bu ne haldir dostum, sen ki koca Hakikat’sin, neden böyle perişan ve yalnız gezmektesin?”
Hakikat de Masal’ı selamlamış ve cevap vermiş:
-“Ne yapacağım ki?” İnsanlar benden kaçmadalar, hangi evin kapısını çalsam kapılar yüzüme kapanıyor, kimse beni görmek istemiyor, baktım kendimi sevdiremiyorum, böyle avare dolaşıyorum uzun zamandır, herkesten uzak.”
-“Olur mu hiç öyle şey!” demiş Masal, “Sensiz kayıptadır insanlar!” Ve üstündeki giysilerin, süslerin, seslerin bir kısmını çıkarıp Hakikat’e hediye etmiş. “Bak gör, bu yeni imajınla herkes seni nasıl sevecek, kapılar açılacak artık sana, anlaşılmama derdin kalmayacak bundan sonra” demiş ardından da.
Gerçekten de Masal’ın giysilerine bürünen Hakikat böylece insanlarla daha kolay arkadaşlık kurar olmuş ve o günden sonradır ki aramızda kabul görmeye başlamış…
Gökten üç elma düşmüş, birini Havva yemiş, birini Adem yemiş, birini de ‘ben’ yedim!
Elma yerine nefs deseydim...
Yer miydiniz?
Yazan: Musa Dede, Gölgenin Hakikati, sayfa 25